Bir savaş düşünün. Üzerinden 985 yıl geçmiş. İki tarafın da başbuğu Türk. İlk bakışta tam bir iç savaş. Ama Türk milletini Anadolu’ya taşıyan ve Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar giden sistemin temellerini atan savaş işte bu savaştır.
İçindekiler
SAVAŞ ÖNCESİ GENEL DURUM
Bir Oğuz boyu olan Kınıklar Müslümanlığı kabul eden Selçuk Bey liderliğinde Oğuz Yabgu Devleti’ne karşı bağımsızlık amacıyla “cihat” adıyla isyan başlatmıştı. Müslüman Türk obaları da bu savaşlarda Selçuk Bey’e katılıyor, savaşlar uzadıkça başka isyan ve savaşlarla da uğraşan Oğuzların direnci azalıyordu.
Kınıklar Oğuz baskısını kısmen atlattıktan sonra yeni bölge arayışına giriştiler. Önce Fars olan Samanilerle sonra da onların ardılı olan Türk Gazneli Devleti ile karşılaştılar.
Gazneliler ise Alp Tekin liderliğinde kısmen Selçuklulara benzer bir tarihe imza atsalar da, Selçuklular Oğuz Devleti ile savaşarak bölge siyasetinde kendilerine yer edinirken, Gazneliler ise önce Samani Devleti yönetimindeki kilit noktaları ele geçirmiş, sonrasında idaredeki tüm İranlıları tasfiye ederek yerlerine Müslüman Türkleri yerleştirerek devletlerini kurmuşlardır.
Selçuklu ve Gaznelilerin ilk karşılaşmalarına sebep olan olay Kınık Obası’nın beyi Arslan Yabgu’nun 1012 yılında (Arslan Yabgu Kutalmış’ın babası ve Anadolu Selçuklu Devleti kurucusu Süleyman Şah’ın dedesidir.) Karahanlı “asi” Ali Tegin ile anlaşmasıdır. Ali Tegin’in Selçuklu desteğindeki isyanını bastıramayan Yusuf Kadir Han, üstelik 1020 yılında Buhara şehrinin hâkimiyetini de Ali Tegin’e kaptırmıştır.
Bu olaylar üzerine Yusuf Kadir Han, Hindistan seferlerine devam etmek isteyen ancak Arslan Yabgu liderliğindeki Selçukluları arkasında bırakmaktan çekinen Gazneli Mahmud ile 1025 yılında Maveraünnehir Mülakatı’nda Arslan Yabgu’ya karşı ittifak kararı aldılar. Aynı yıl içerisinde Arslan Yabgu’yu görüşmeye çağıran Sultan Mahmud gelen Selçuklu kafilesine tuzak kurdu. Arslan Yabgu ve oğlu Kutalmış’ı Kalincar Kalesi’ne hapsetti. Yakaladığı Selçuklu beylerinin çoğun öldürdü. Arslan Yabgu’nun zindana atılması üzerine Selçuk Bey’in sağlığında ölen en büyük oğlu Mikail Bey’in oğulları Tuğrul ve Çağrı, Selçuklu idaresini ele alarak olası bir dağılmanın önüne geçmişlerdi. Aynı zamanda gerek diplomatik faaliyetlerle, gerekse kurtarma operasyonları ile Arslan Yabgu’yu zindandan çıkarmaya çalıştılar.. Ancak başarılı olamamışlar Arslan Yabgu 1032 yılında zindanda ölmüştür. İşte bu olaydan sonra Gazneli-Selçuklu çekişmesi, Selçuklular için Gaznelilere karşı bir “kan davası” durumuna gelmişti.
Gazne cephesinde ise Sultan Mahmud’un ölümünden sonra kardeşi Muhammed ile taht mücadelesine giren Mesud iki yıla yakın süren savaşlar sonunda Gazne sultanı olmuştu. Mesud gerek savaş alanında gerekse ülke idaresinde iyi bir organizatör olmamasına rağmen çok kaliteli askeri ve bürokratik kadrolara sahipti. Ayrıca kedisi de bireysel olarak çok iyi bir savaşçıydı. Savaş alanında sahip olduğu cesareti askerlerine de aşılıyordu. Ancak Mesud’un kendisini ve devletini bitirecek çok büyük bir sorunu vardı: “İçki.”
Mesud sarhoş vaziyette divan toplantılarına katılıyor, bu toplantılarda devlet adamlarına ve komutanlarına hakaretler ediyordu. Gururu kırılan Gazne kurmayları Selçuklu tarafına geçiyor, veya Gazne idaresindeki görevlerinden çekiliyordu. Bu durum Mesud’u bütün kurmaylarından şüphelenir hale getirmişti. Ayrıca Mesud’un kritik olaylarda sürekli karar değiştirmesi devlet adamlarının ona güvenini zedelemişti.
Diğer taraftan Tuğrul Bey ve Çağrı Bey farkı Türk boylarının da katıldığı Selçukluları düzene soktuktan sonra yeni yurt arayışına girmişlerdi. En uygun bölge Gazne idaresindeki Horasan’dı. Horasan verimli sulak arazileri ile Selçuklular için adeta hayatta kalma şansıydı. Ayrıca sistem kurulduğunda vergi verecek zengin şehirler yine buradaydı.
Horasan’da Selçuklular başarılı bir propaganda mekanizması kurmuştu. Şehir çarşılarında sürekli Tuğrul ve Çağrı Beyler övülüyor, Selçuklu idaresinin halkın üzerindeki vergi yükünü azaltacağı anlatılıyordu. Ayrıca içki sorunu nedeniyle Mesud ile arası açık olan Horasan uleması, içki içmeyen Selçuklu beylerinin idaresini destekliyordu.
SAVAŞ ÖNCESİ HAZIRLIKLAR
Sultan Mesud 1039 yılında Selçuklu tehlikesinden kurtulmak için savaş hazırlıklarına başladı. 100.000 kişilik bir ordu kuran Mesud bu orduyu bazı kaynaklara göre 50, bazı kaynaklara göre 60 savaş fili ile destekledi.
Savaş filleri bugünkü savaş düzeninde tankların işini yapan unsurlardır. En önemli görevleri savaş alanında özellikle düşman piyadesini ezip geçerek düşmanda manevi çöküntü oluşturmaktır. Aynı dönemde Avrupa’daki savaşlarda bu görevi zırhla donatılmış ağır süvari birlikleri yapmaktaydı.
Gazne ordusu kalabalık olmasına rağmen tıpkı Haçlılar gibi toplama bir orduydu. Türklerin yanı sıra Arap, Afgan, Fars ve Hintli unsurlar bulunmaktaydı. Burada dikkat çeken en büyük hata, 714 yılında Kapgan Kağan’ın Dokuz Oğuz isyanlarını bastırmak için Çin’den yardım alması gibi, Sultan Mesud’un babası Sultan Mahmud’un 17 kez üzerlerine sefer yaptığı Hint unsurları ordusuna katmasıydı. Ayrıca Arap askeri atlara bindirip Türk askerlerinin altına develer vermesi diğer büyük hatasıdır.
Selçuklu tarafında savaşçı sayısı 20.000 kişiyi bulmuyordu. Ancak bu askerlerin hepsi atlı ve hafif silahlıydı. Ayrıca bu askerler çok kısa bir sürede savaş durumuna geçebilecek durumdaydı. Bu durum Selçuklu ordusunun hızlı hareket etmesini sağlıyordu.
SAVAŞIN BAŞLANGICI
17 Mart 1040 tarihinde Selçuklu obasının Serhas şehrinde topladığını öğrenen Mesud Nişabur’dan hareket etti. Gazne ordusunun geldiğini haber alana Selçuklular da derhal Serhas’ı terkederek doğuya, Merv’e çekildiler. Serhas’tan çıkarken şehirdeki sivilleri de yanlarında götürmüşler, çevredeki bütün su kuyularını kapatmışlardı.
13 Mayıs’ta Gazne ordusu çoktan boşaltılmış olan Serhas’a girdi. Fakat uzun yürüyüşte ordudaki atların çoğu ölmüştü. Kalan atlar da pek yürüyebilecek halde değildi. Asker ise açlıktan silah kullanmayacak duruma gelmişti. Burada Gazneli komutanlar Herat’a dönerek askeri doyurmayı önerdiler. Mesud ise bu teklifi şiddetle reddetti. Selçukluların da aç olduğunu, Merv’e giderek onları yeneceğini ve aksi bir öneride bulunanın sorgusuz idam edileceğini bildirdi.
Serhas’ta üç gün dinlenen Gazne ordusu 16 Mayıs’ta Merv’e yürümeye başladı. Ancak susuzluk orduda büyük sıkıntıya neden oluyordu. Yürüyüşün ikinci gününde kuyular kazılarak susuzluğa çare bulunmak istendi. Fakat kuyuların çoğunun suyu içilmez durumdaydı.
Selçuklu tarafında ise kurulan savaş meclisinde Tuğrul Bey, Gazne ordusuyla başa çıkamayacakları, tek çarenin Gazne ordusunun kuzeyinden Dehistan yolu ile İran’a çekilmek olduğunu belirtti. Çağrı Bey ise “İran’a kaçacaksak neden Mesud’un kemerine el attık. Burada savaştan kaçtıktan sonra İran’da bizim hükmümüzü kim tanır?” diyerek kardeşine şiddetle itiraz etti. Artık savaşmaktan başka çare kalmadığı, asker sayısının savaş kazanmaya tek başına yetmeyeceğini ve kalabalık Gazne ordusunun tamamı atlı olan kendi savaşçıları karşısında çok ağır kalacağını savaş meclisine anlattı. Bu düşünce kabul görmüştü. Bu toplantı sonunda ordunun başbuğu Çağrı Bey olmuştu. Çağrı Bey 1.500 atlıyı öncü çıkararak başlarına Karahanlı Börü Tegin’i dikmişti. Çağrı Bey bununla birlikte sivilleri, ayırarak onları daha doğuya gönderdi. Yanlarına koruma olarak atları savaşa katılamayacak olan yaklaşık 3.000 süvariyi koruma olarak verdi.
21 Mayıs’ta Gazne ordusu Karahanlı Börü Tegin komutasındaki Selçuklu öncüleri ile karşılaştı. Tamamı atlı olan Selçuklular Gazne ordusuna hızlı bir taarruz yaptılar. Ancak Gaznelilerin karşı taarruzu üzerine geri çekildiler. Çağrı Bey’in öngörüsü doğru çıkmıştı. Selçuklular hem fazla kayıp vermemişler, hem de ağırlıklarının çoğunu kurtarmışlardı.
22 Mayıs’ta Gazneliler savaş düzeninden Merv’e yürümeye başladılar. Ama sürekli vur-kaç saldırılarına uğruyorlardı. Bu defa Börü Tegin tek gelmemişti ve özellikle Sultan Mesud’a gücenerek Selçuklu tarafına geçen Türk komutanları bu akınları yönetiyordu. Bu komutanların bağırarak eski askerlerini kendi saflarına çağırması da kısmen etkili oluyordu. Burada dağılmayı önleyen en önemli unsur Sultan Mesud’un bir er gibi savaşmasıydı. Mesud’u gören askerleri Selçuklu akınlarına karşı güçlü bir direniş göstermişti.
Selçuklular çekildikten sonra ilerlemeye devam eden Gazneliler bir vahada durduğunda ordudaki disiplinsizlik üst seviyedeydi. Susuzluktan bunalan askerler komutan, nefer, sıra dinlemeden suya saldırdılar. Aslında bu durum Selçuklular için büyük fırsattı. Ancak Çağrı Bey ordusunu daha fazla yormayarak Dandanakan Ovası’na çekmişti. Burada dinlenecek ve kesin sonuçlu savaşı burada yapacaktı. Gazne idaresindeki Dandanakan Kalesi yakındı. Ancak kaledeki asker sayısı kısıtlı olması ve büyük Gazne ordusunun Selçukluların arkasından gelmesi nedeniyle bir çarpışma olmadı.
Son Çarpışma
23 Mayıs sabahı güneş doğarken Gazneliler tekrar yürüyüşe geçtiler. Orduda 12 fil kalmıştı. Selçuklular yine Gazne ordusuna kanatlardan vur-kaç saldırıları yapıyorlar, geri çekilip tekrar saldırıyorlardı. Gazne ordusu öğleden önce savaşarak Dandanakan Kalesi önüne geldi.
Burada Gazne ordusu emir komuta düzeni tamamen çöktü. Gazne askerlerinin çoğu su almak için kendi kalelerinin kapısını zorluyordu. Disiplinsizliğin tavan yaptığı olay ise Gazne ordusundaki Türklerin develerinden inerek atlarını almak için Araplara saldırmasıydı. Araplar da atlarını bırakmayınca kılıç çekişip birbirlerine saldırdılar.
Gazne ordusunun bir türlü savaş düzeni alamaması Çağrı Bey’e beklediği fırsatı vermişti. Selçuklu taarruzu altında Gazne ordusunun kanatları çözünmeye başladı. Bir kanatta Araplar kendi ordularındaki Türklerle at kavgası yapıyorlardı. Diğer kanatta ise Hintler alışık olmadıkları bu savaş düzeni karşısında dağıldılar.
Sultan Mesud merkezde kalabalığın içine dalmış bir er gibi savaşıyordu. Selçuklular onun yakınına yaklaşamıyorlardı. Ancak Mesud diğer savaşlarda olduğu gibi sevk ve idareyi komutanlarına bırakmıştı. Komutanlarının onu uyarmasıyla aklı başına geldi: Ordusu dağılıyordu. Çekilmezse esir düşecekti. Bu düşünce ile yanında kalan 100 kadar askeriyle savaş alanından çekildi.
Savaşın sonucu Selçuklular için kesin bir zaferdi. Gaznelilerin hazineleri ve ordu ağırlıkları ele geçirilmişti. Ancak Gazne ordusunun neredeyse yarısı bölgede dağınık halde bulunmaktaydı. Bunların toparlanarak savaşmak için geri dönmesi Selçuklular için büyük tehlikeydi. Çağrı Bey bazı birliklerini “uzak takip” emriyle Gaznelilerin ardından gönderdi. Ordusunu üç gün üç gece neredeyse herkes nöbetçi olacak şekilde at üstünde bekletti. Takipçiler geri dönerek ne Mesud’un ne de ordusunun savaşa dönemeyeceğini teyit etmesi üzerine istirahat emri verdi.
Savaştan Sonra
Dandanakan Savaşı Selçukluların hızlı bir yükselişe geçmesini sağlarken, Gazne Devleti için sonun başlangıcı oldu. Mesud savaştan yaklaşık bir ay sonra Gazne’ye döndü. Hazinelerini toplayıp devlet merkezini taşımak üzere Lahor’a gidecekken çıkan bir isyan sonucu hapsedildi. 1041 yılında zindanda yerine tahta çıkan kardeşi Muhammed’in emriyle öldürüldü. Muhammed ise tahtta ancak üç ay kalabildi. Mesud’un oğlu Mevdud amcasıyla Celalabad’da yaptığı savaşı kazanarak Gazne tahtının yeni sahibi oldu.
Selçuklu tarafında ise zafer haberi elçilerle dört bir yana gönderildi. Büyük Selçuk Devleti’nin kuruluşu, Tuğrul Bey’in adına hutbe okutup para bastırdığı 1037 yılında olduysa da, Selçukluların dışarıda devlet olarak tanınması ve içeride idari ve askeri olarak devlet sisteminin kurulması Dandanakan Savaşı sonrasıdır.